Aralık 28, 2011

NOEL! MEKTUBU

“buz kalıplarını kestim, irili ufaklı” diyor mektubunda. Eski zaman seyyahları gibi mektuplaşırız halâ. Büyükten küçüğe dizmiş sonra blokları. Mavi panjurlu pencereleri olmasa da iki odası bulunmaktaymış. Yeni karları dışına sıvamış, akşamın ayazına bırakmış. Öyle küçükmüş ki mum yakınca ısınıvermiş, denemiş. Hiç üşümezsin diye yazmış. "Üşürsen de" kelimesinin ardına beş nokta koyup nazire yapmış. 
Issız beyazlıklar ortasında beklemeyi iş edinmiş. Paşa gönlüm ne zaman isterse geleymişim. Eser miktarda balık, kuş avlamışmış. Fok derisine tuzlama yapmışmış. Yüzyıllarca yetermiş bize. Yeme içme işinde biraz zorlanabilirmişim ama; çiğ balığın tadı da hiç bi şeye benzemezmiş. Buza delik açıp balık avlamayı öğretecekmiş, böyle keyifli bir an daha yokmuş hayatta. Açacakmışız senelik stokları, bi yandan rom içip, buz delikten balık çıkıncaya deyin saatlerce sohbete dalacak, sonra kafayı bulup balığı malığı unutup, ışıklarla dans edecekmişiz . Hayale bak.


Ayı derisinden botlarım, giysilerim hazırmış. Kürklü başlıklardan yedi renkten yedi tane yapmış, haftaları saymak isterim diye. Zaman yokmuş orda. Zamanı anlamak istemek de yokmuş aslında. Belki bir alışma dönemi geçirmek istersin diyor. Deli mi ne? Akçakavaktan kızaklar hazırlamış. Başıboş, telaşsız gezintiler planlamış. Çok ihtiyaç duyacağımı sanmıyormuş ama kırk yılda bir canımız isterse yakınlardaki kasabalara gidebilirmişiz o kızaklarla, üç günlük bi yolmuş. Mektubun iki ayda gelmiş lan.


Abartmanın da bi ölçüsü olmalı değil mi? Kar, buz, ayaz, sis, pus severiz dedikse…. Neymiş efendim, iki gönül bir olursaymış.. Soğuk aklını başından almış zahir. 
Şimdi..işin gücün arasında, unutmuşluğun sıradanlığında, boşluğun huzurunda..
alışmışken karanlığın kuytularına...
durup dururken..
iki kalp çarpması arasında aklıma getirdiği şeye bak:

“İki şehri var gecenin,
biri gözümde tütüyor,
birinin dumanı
üstünde yağmur gibi çöken siste,
bana bu uykusuz şehri niye bıraktın,
göze alamadığım bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin
hayli karanlık bakışlı bir şehrin gözleriyle
çarpışmak hevesindesin!
Gözlerini anlıyorum
Henüz bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim
kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil,
iki uzak şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa,
göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde


Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ?"


Hiç işte!






* şiir: Haydar Ergülen



U(YKSZ)

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...