Kasım 20, 2015

Barcelona, Gaudi, La Sagrada Famila, Tapas, Sangria, ayak ağrıları eşliğinde..

Evet aht etmiştik kendimize, ilk günümüz olan pazartesi günü deli gibi yürüyecek ve yürüme mesafesinde (bizim yürüme mesafesi epey bi uzundur yalnız) olan yerleri gezip bitirecektik… tabii ki böyle bir programa başlamak ancak sıkı bir kahvaltı ile olacaktı. Otelden çıkıp kahvaltı edecek yer arayışı sonucu (ki bu arayış her sabah yapacağımız bir rutine dönüştü)  yolumuz plaça del bonsucces ‘in köşesinde çok şirin bir restoran olan Bar Castells’e düştü. Ispanaklı ve patatesli omlet ile çaydan oluşan kahvaltımızı yaparak yollara düştük.. Katalonya meydanından Diagonal caddesine doğru çıkan Passeig De Gracia caddesi üzerinde 3 adet Gaudi evi var..

bir yandan evleri keşfederken diğer bir yandan da kahvaltı ve yemek için mekanlar keşfetmeye çalışıyorduk.. bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim Barselona’nın sokak ve caddelerinin genişliğine, işlevselliğine, yaşamla iç içe olmalarına hayran kalmamak elde değil, bizde caddede yürürken bir an önce yürüyüp, trafikten kurtulmak, gideceğiniz yere bir an önce varmak istersiniz. Yürürken de kaldırıma parketmiş arabalardan, çöp konteynırı, vb engellerden insan kalabalığından dolayı slalom yaparak yılan gibi kıvrıla kıvrıla şekilden şekle girersiniz. Orada ise cadde üzerinde yürüme olayını zevk haline getirmek için her şeyi yapmışlar. Hayat sokakta yaşanıyor adeta.. her cadde aynı zamanda bir park, oyun alanı, bisiklet yolu, dinlenme alanı.. bisiklete binenler, müzik dinleyerek yürüyüş yapanlar koşu yapanlar, köpeğini gezdirenler, kitabını okuyanlar.. çay kahve içip sohbet edenler.. caddenin ortasında pinpon masaları bile var ve sapasağlam duruyorlar.. sokaklar, caddeler yaşıyor ve insan o sokaklardan evine, işine (bizim gibiler oteline) kapalı mekana girmek istemiyor doğal olarak.. 
Gaudi’nin “casa batllo, casa calvet ve casa mila” adlarıyla bilinen evlerini görüp oradan diagonal caddesine geçerek La Sagrada Familia Kilisesine doğru devam ettik. Önce vinçleri göründü bitmemesiyle ünlü kilisenin. Ardından tabii ki tam bir karmaşa olan mimarisi ile kuleleri belirdi.. hangi kuleye baksam hangi detayı incelesem diyerek saatler geçirebilirsiniz karşısında farkında olmadan.. tam deli işi böyle bişey tasarlamak ve tasarlamakla kalmayıp birde inşa etmek .. e tabi böyle bir kilise inşaatı yarım kalmayacakta ne olacak ? ömür mü yeter yapmaya.. açıkçası her bir detayını incelemeye kalksanız ömür yetmez .. Daha bi yedi kuşak gömer bu bina bitene kadar .. 
Çilek, yabanmersini, kuşkonmaz, enginar, üzüm salkımları, kızılcık, böğürtlen, dondurma, külah, heykelcikler, sanctus, gloria, saviesa, mısır, patlamış mısır, kremalı pasta, kolonlar, kirişler, kemerler, köprüler, İsa, Meryem, haç, ters dönmüş kertenkeleler, şemsiye, güneş, yıldızlar, ağaç, orman, baykuş, papatya, arp, lir … Bütün bu saydıklarım bir çırpıda aklıma gelen La Sagrada Familia’dan detaylar .. Düzen ve simetri hastaları için biraz sıkıntılı olabilir bu binayı görmek ..  orda bu kertenkelenin ne işi var, bu kulenin tepesinde bir kase dolusu meyvenin işi ne demiyeceksin.. Adam deli mantık aramayacaksın .. Bu kadar delilik hayranlık uyandırır ancak deyip seyre dal gitsin .. Kafamız yukarılarda binayı incelemekten yorulup, 365 kafe’de kahve ve muffin molası verdik.. Kahvenin yanında muffin yemeyi sevenler için tüyo: Barcelona’da yediğim en güzel muffinler 365 kafedeydi.



La Sagrada Familia’da epey bi vakit geçirip enerjimizi de aldıktan sonra yürüşümüze devam ederek Diagonal caddesine indik ve Agbar Tower binasına doğru gittik. 
Birçok eski ve antika eşyanın satılmakta olduğu pazara denk geldik, pazar yerini şöyle bir dolaşıp bir şeyler satın almamak için kendimizi zor tutarak, buradan sahil tarafına doğru yönelip Meridiana caddesinden Ciutadella parkına girtik ve yağmur başladı.. önce yavaş yavaş ahmak ıslatan cinsinden yağarken birden hızlanan yağmur yüzünden uykusuzun fil ile fotoğraf çekme isteği kursağında kaldı ve biz parkta olanların bir çoğunun yaptığı gibi bir ağacın altına sığındık.. doğal olarak yağmur bardaktan boşanırcasına (İngilizlerin deyimiyle de it is raining cats and dogs)  yağmaya başlayınca bizimde wc bulma telaşımız tuttu.. bir süre sonra ıslanmaya aldırmayıp wc aramaya çıktık .. epey bi dolaştıktan sonra parkta arama çalışmalarımız sonuçsuz kalınca caddeye çıkıp bi kafe yada benzeri bir yere girelim diye düşünürken öğrencilerin girip çıktığı bir enstitü gözüme çarptı. Mutlaka bi wc vardır diyerek attık kendimizi içeri ve birkaç kapalı kapıyı yoklayıp sonunda bulduk. Enstitünün içi korku filmlerini aratmayacak bir atmosfere sahipti fakat bizde korkacak hal kalmamıştı..
J işimiz bitince koşarak uzaklaştık. Bu telaşla yolumuzu şaşırıp gideceğimiz yönün tersi istikamette yürüdüğümüzü (el borne bölgesine gitmek istiyorduk) geri dönüp el borne civarına geldiğimizde ayaklarımız ve midelerimiz alarm veriyordu. Bir süre dolaşıp yemek için yer aradıktan sonra çok fazla arayacak derman kalmadığından gözümüze en şirin görünen yerde Tapas* ve pembe şarap içerek kendimizi ödüllendirdik.. (iyi yürümüştük). Tapas dedikleri şey restoran türü yerlerde bizim bildiğimiz meze tabakları .. bazı barlarda ise kanepe şeklinde hazırlanmış dilimlerin üzerinde sunulan atıştırmalıklar.. Tabi bu kadarla kalmadı, ödüllerin arkası kesilmedi. Çünkü yemekten çıkıp Çarşamba akşamı için flemenko şov biletlerimizi (50Euro), Salı günü için Girona ve Salvador Dali’nin yaşadığı ve müzesinin bulunduğu yer olan Figueres turu biletimizi (152Euro) aldık.. Arkasından akşamları takılmak için seçtiğimiz yer olan Plaça Reial’de en sonunda sangrialarımızı içtik, en sonunda diyorum çünkü geldiğimizden beri aklımızda sangria içmek var ve nerdeyse  48 saattir Barselona’da fink atıyoruz nihayetinde fırsat bulup içtik.. kafam bununla meşgulken nasıl o kadar gezdiğimizi ben de bilmiyorum.. şarapla yakın akrabalığı bulunan alkollü meyve suyu olarak tarif edilebilir bence.. Sangria ile günün yorgunluğunu iyice çıkardıktan sonra gece yarısını geçmeden ve sinderella gibi papucumuzun bi tanesini düşürüp onu bulacak kişiye bırakmadan otelimizin yolunu tutuyoruz, giderken de 24 saat açık marketimizden su vs. gibi ihtiyaçları stokluyoruz.. çünkü ertesi gün çok erken kalkıp, kahvaltımızı yapıp, saat 8.15 te bizi Girona ve Figueres’e götürecek olan Julia Tour’un kapısında olacağız.. buluşma yeri olan tur acentesinin yeri ise otelimize yaklaşık 50 metre.. J


to be continued..

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...