Nisan 07, 2012

Nerde kalmıştık..

...................Evet ertesi gün,  sabaha karşı yattığım için öğlen olmuştu uyandığımda..  bir duş alıp kahvaltı ettikten sonra Dunajvaros’ tan bir otobüsle ayrılıyorum ve benim için mutlu günler başlıyor.. Tapi de beni bir otele yerleştirip geri dönmek üzere yanıma eklendi.. e bari o kadarını yapsın artık diyip ses etmedim.. otobusle nepliget’ e gidip ordan metroyla sehir merkezine gittik ve orada bulunduğum sürece bir yere gidip gelirken kendime merkez üssü olarak seçeceğim Deak Fer   durağında indik.. zaten istasyondan çıkınca biraz ilerde sağda bir information ofis vardı.. hemen içeri girdim görevliye otel sordum.. birkaç seçenek saydı ..  hem merkezde olsun hemde hesaplı olsun diye baktığımdan 3 yıldız olanlardan pilvax otel  yeri  ve fiyatı (gunluk 80 euro) ile en mantıklısı gibi göründü... information ofise de en yakın orasıydı.. gidip bir göreyim dedim.. information dan bir de en en en önemli ihtiyaclarımdan biri olan  ve bundan sonra orada bulunduğum süre içinde yegane arkadaşım olacak olan Budapeşte haritasını da aldım..  otele gittim ve beğendim.. hemen yerleştim.. o arada bizim Tapi Budapeşte'de okuyan bir arkadasıyla görüşmüş.. otele yerleşene kadar  arkadaşı geldi.. epey bi acıkmıştım ve doğru düzgün bir şey yemek istiyordum.. arkadaşına da  bizi burada dogru düzgün bir şeyler yiyeceğimiz nereyi biliyosan oraya götür dedim..  takıldık peşine bir restorana gittik.. İtalyan restoranıydı ve orada hayatımda yediğim en en güzel makarnayı yedim.. sosu muhteşemdi..  etli sosların hepsinde muhtemelen domuz olduğundan ben etsiz sadece domates sosu istiyorum dedim .. ama yok böyle bir şey.. hem porsiyon olarak oldukça fazlaydı hem de lezzet olarak anlatılmaz yaşanır cinsten.. adam karşında pişirip hazırlıyor 10 dakikayı bulmuyor makarnayı hazırlaması .. sosun içine çeşitli baharatlar ve sarımsak attı.. sarımsağı atarken sordu istiyor musun diye..  evet dedim..  muhtesem bir koku geliyordu pişerken.. zaten acıkmışım birde adam karşımda hazırlayınca hazırladığı kabın içine dalasım geldi resmen..  üzerine birde peynir atınca tok olanı bile havaya uçurur.. benim halimi siz düşünün artık.. (ayrıca hayatımda gördüğüm en yakışıklı aşçılardan biriydi.. :p) ama ne yazık ki yorgunluğun ve açlığın verdiği bitkinlikle bir de bi başkasının peşine takılıp etrafa hiç bakmadığım için ne restoranın adını hatırlıyorum ne de sokağın adını .. : ( şimdi budapeşte’ye gidecek olanlar okuyorsa bunu,  içlerinden iyi halt ettin diyolardır eminim..  restoranın adı V ile başlıyodu sanırım desem.. tamam tamam sustum :/   
 
Karnı doyanın aklı nerde olur.. herkes için yere ve zamana göre farklı şeylerde olabilir tabii ki, ama benim o an tek istediğim şey bir an önce geceleri ışıl ışıl olması ile ünlü Tuna nehri ve köprülerini bir an önce görmekteydi..  zaten çok yakınında olduğumuzu seziyordum.. birkaç sokak geçince işte o muhteşem manzara karşımdaydı.. karşıda kale.. Gellert tepesi.. Tuna.. köprüler.. aslanlı köprü..  hepsi bir arada..  Tuna kenarında gezinenler..sevgililer.. gerçekten görülmeye değer bir manzaraydı..  ve benim burada geçirecek 3 gecem 2 de gunduzum vardı..  uzunca bir yürüyüşten sonra Deak Fer de Tapi ve arkadaşından ayrıldım..  bundan sonra Budapeşte ve ben baş başa olacaktık.. yalnız olduğuma göre kendimi yollara vuracaktım her biyeri adım adım gezecektim.. acele etmeden tadını çıkara çıkara.. otele döndüm.. bu arada civarda küçük bir keşif gezisi yaptım, otelin karşı köşesindeki marketi, otelden çıkınca sola dönüp dümdüz aşağı gidildiğinde vaci utca’ya çıkmanın sadece  bir iki dakika olduğunu, bu yol üzerinde 24 saat açık olan ve hemen her ihtiyacın bulunduğu küçük bir mini şarküteri olduğunu _ki en önemli keşif buydu _ gecenin 3 ünde bile acıksan yada canın bir şey içmek istese kalk 2 dakikada git istediğini al gel.. keşiflerimin ardından otel seçimimdeki isabetli kararımında verdiği memnuniyetle otele dönüp girişteki bilgisayarda biraz mail kontrolu, uykusuza hesap vermece gibi fasıllardan sonra sevgili biricik tertemiz misler gibi odama çıkıp  (Dunajvaros'taki rezilliğin ardından kapısını penceresini öpesim geliyodu) yarınki rotamı belirlemek üzere haritamın üzerine çöreklendim..  
Sabah oldukça geç bir saatte kalkıp iyice uykumu alıp bir güzel dinlendikten sonra, Roma  gezimizde ayaklarımdan çokça çekmiş olmamdan dolayı buraya gelmeden önce satın almış olduğum sevgili yürüyüş ayakkabılarımı ayağıma geçirip gerekli diğer techizat ve ekipmanımı sırt çantama atıp düştüm yollara..  parlemento binasına kadar yürüyüp oralarda biyerlerde bir kafe bulup kahvaltımı orada etmeyi düşündüğümden yeme içme derdine girmedim..  bu yürüyüş sırasında rastladığım sokaklara binalara gereken ilgi ve alakayı gösterdikten sonra en sonunda parlemento binasına vardım. Etrafını bir güzel tavaf ettikten sonra bir yandanda kahvaltı edebilecek bir kafe arıyordum ve de buldum.. Parlemento kafe..  ismide mekana uyduğundan burada bu dururken başka yer aranmaz diyip girdim içeri.. garsona icinde et bulunmayan bir sandviç ve siyah çay söyledim.. gitti sonra döndü geldi..içinde et olmayan sandviç olmadığını söyledi.. bütün çeşitlerde et varmış..  işte bu olay beni deli ediyorrr.. anlamıyorum .. yav içine et haric ne varsa koy et koyma olsun sana etsiz vejeteryan sandviç.. kalktım gittim vitrinde çeşit çeşit sandviçler bilimum tostlar vs. var hepsinde de muhtemelen domuz eti mevcut.. sağır biriyle konusur gibi tek tek ve el hareketleriyle de destekleyip yani içine sadece peynir ve dometes vs. koysanız öyle tost yapsanız olmuyo mu dedim.. yok efendim olmuyomuş.. o zaman oradan gözüme takılan kakaolu keki göstererek bunu verin o zaman dedim.. gittim yerime oturdum.. Türkçe sayıp sövmeye başladım..  saat 12 ye yaklaşmış, bırak kahvaltiyi çay bile içmemişim daha .. gelde sayma bunlara..ille domuz yedirtecekler..
neyse karşımda  parlemento binasını seyrederek büyük bir bardak çayımı ve yanında da kek yiyince biraz kendime geldim.. biraz dinlenip haritam üzerinde rotamı tekrar inceledikten sonra civarda bir tur daha dolanıp metroya binip Tuna'nın karşı tarafına Battyhany Ter’ e geçtim.. nehrin karşı tarafından parlemento binasını seyretmek ayrı bir güzeldi.. duvarın üzerine tüneyip manzarayı izleyenlerin arasına karıştım.. küçük ama çok sevimli bir meydandı bulunduğum yer..  ve bir bloggerin yazısında görüp burada 24 saat açık bir krepçinin bulunduğunu not almıştım.. evet tamda tarif ettiği yerde metro istasyonunun tam karşısında bahsettiği “non stop” krepçiyi buldum..  o ismini yazmamıştı ben yazayım bari.. “nagyi  palacsintazoja”.. yarım kalan kahvaltımı burada tamamlayacaktım..  sıraya girdim önümde 3-4 kişi vardı..  self servisti ve malzemeyi gözünün önünde daha önceden hazırlanmış krep hamurunun içine koyup mikro dalgada ısıtıp 2-3 dakikada siparişini hazır ediyolardı..  siparişlerimi alıp üst kata çıkarak yine parlemento binasının manzarasında krepimi yedim.. fena değildi ama ben evde daha güzelini yapıyorum açıkçası.. orda otururken böyle biyer açsak sadece krep satsak hemde daha güzel yaparıs öyle yaparıs böyle yaparız diye düşünüp kendi kendime geyiğe sararken artık kaleye doğru gitmenin zamanı geldi diyip kalktım..
 
..Tuna boyunca yürüyüp aslanlı köprüye vardığımda köprünün tam karşısında kaleye çıkan teleferik karşıma çıktı.. gidiş dönüş biletimi aldım.. neşeli bir İtalyan turist gurubunun arasına karışıp yukarı çıktım.. seyir terasından bütün Budapeşte ayaklarının altında görünüyordu.. Tuna.. köprüler..parlemento binası.. hepsi bir arada..  güzel fotoğraf kareleri almak için güzel bir nokta.. minik makinemle olabildiğince hakkını vererek fotoğraflar çekmeye çalıştım.. sonra kalenin içlerine doğru yürüyerek sokakları ve binalarıyla ayrı bir güzel olan bu mekanı nerdeyse her noktasına ayaklarımın değmesini sağlayacak şekilde dolaştım..  keman ve çello eşliğinde müzik yapılan yerde biraz duraklayıp hem ayaklarımı hem ruhumu dinlendirdim..   akşam saatleri gelmişti ve artık tunanın kenarında bir kafe bulup bira ve patates kızartması ile kendimi ödüllendirme vaktidir diye düşünmemem için hiçbir neden yoktu… tekrar teleferikle bu sefer Alman bir grubun arasına karışarak kaleden aşağı indim.. aslanlı köprüden yürüyerek karşıya geçip daha önceden görüp konumu itibarıyle begendiğim bi kafe-barda  oturup bira ve patates kızartmamın keyfini çıkarttım.. niyetim bizim İstiklal caddesinin benzeri olduğu söylenilen Vaci Utca 'da  biraz turlamak ve hediyelik bakmaktı ama  bi dükkana girip üzerinde Budapeşte yazan bir tişört satın aldıktan sonra ayaklarım isyan etmeye başladığından otele gidip 1-2 saat dinlenip bu caddeyi gezmeyi daha gec saatlere bıraktım.. köşedeki markete uğrayıp yiyecek içecek çeşitlerinden birkaç çeşit odada bulunsun diye aldım .. bi duş ve 1-2 saat kestirdikten sonra  bunlardan atıştırdım..
açlık hissetmiyordum o yüzden yemek yememe kararı aldım bari biraz kilo vererek bu seyati daha faydalı bir hale getirmekti niyetim..  lobiye inip internetten  birkaç mesaj gönderip, merakta olanların merakını giderdikten sonra (*) tekrar Vaci Utca' ya attım kendimi, caddenin sonunda küçük bir meydan vardı (vörösmarty ter) ve burada akşam saatleri gece 12 ye kadar küçük tezgahlar açılıyordu.. kimisi yiyecek içecek kimisi hediyelik eşya satan bu büfelerin arasında dolaşıp … içecek satan tezgahın birinden  palinkaların tadına baktım..  bu sayede hafif kafayı buldum.. biraz hediyelikleri dolaştım.. ama saat 12 olduğunda köşedeki Hardrock Cafe hariç her yer kapandı.. hani burası istiklal caddesi gibiydi.. bizim istiklalde gecenin 12 sinde hele ki cuma günüyse omuz omuza zor yürürsün, üçe dörde kadar hatta sabaha kadar sürer .. burada tek tük insanlar vardı ortalıkta gezinen.. bilmiyorum daha sıcak olan yaz günlerinde daha kalabalık olur mu ama bence yine de cok farklı olmuyordur.. en iyisi gidip yatıyım dedim otele döndüm..

 Cumartesi günü sabah güzel bir kahvaltı yapayım artık diyerek bir önceki akşam bira+patates  keyfi yaptığım kafeye gittim..  Peter Pan heykelini gören bir konumda oturup siyah çay ve mantarlı kaşarlı omlet söyledim.. içinde de özellikle et konulmamasını istedim.. iyi ki öyle istemişim yoksa ne gelicekti bilmiyorum ama gelen omletin icinde birkaç parça domuz eti karışmış vaziyette bana bakıyordu.. neyseki küçük bir tereyağ ve ekmekte getirmişlerdi ve ben o  tereyağı ekmeğe sürüp yedim.. omletinde etsiz yerlerinden biraz yiyim dedim ama tadı bir garip gelmişti yiyemedim..  kahvaltı aşçısından bir talihsiz gun daha diye düşünüp öğlende acısını çıkartırım dedim.. neyse çay ile teselli bularak tam karşımdaki Peter Pan heykelinin yanında resim çekilenleri izlerken Tuna nehrinde bot turları pazarlayan birkaç tezgah olduğunu gördüm.. gidip görüştüm..  en son turun aksam saat 6.30 da olduğunu, 1 saat kadar sürdüğünü ve fiyatının 9 euro olduğunu öğrendim.. daha sonra ugrayıp bilet alacağımı söyleyince adam saat 2.30 a kadar orada bulunduğunu  o saate kadar gelip almam gerektiğini söyledi.. böyle bir şey bizde olsa orada 24 saat adam koyarlar bu gavur milleti böyle her işi saatle yapıyorlar.. aldın aldın.. alamadın yarına bekle.. aklıma Bodrum2da tekne turları yapanların gecenin kör saatine kadar tekne turu satmaya çalıştıkları aklıma geldi.. saat 2.30 a kadar oraya gelemeyeceğimi düşününce geri dönüp en son tur olan 6.30 a aldım tur biletimi.. Tuna’da bir tekne turu yapmadan gitmez olmazdı.. otele gidip hazırlandım sırt çantamı sırtlayıp düştüm gene yollara.. hedefte kahramanlar meydanı (Hösök Tere) vardı.. oldukça uzun bir yürüyüş olacaktı.. Deak Fer meydanından bu kez kahramanlar meydanına kadar uzanan cadde (Andrassy Utca)  boyunca yürüdüm.. yol üzerinde opera binası ve Türk Konsolosluğu da vardı.. cadde yürümek için ideal bir cadde ve oldukça geniş bir yaya yolunun sağında araç yolu solunda ise bisiklet yolu var ..  yaya yolunun her iki tarafı da ağaçlandirılmış.. caddenin başından beri garip bir araçla beraber geçtik bütün yolu.. beerbike denilen bu alette yan yana oturmuş bir sürü biracı hem bira içiyor hem de pedal çeviriyordu.. oldukça komik bir görüntüleri vardı.. bu aracın yakıtı resmen biraydı ve yanından geçerken biranın kokusu geliyordu zaten burnuna.. kullananlar muhtemelen İngilizdiler ve zaman zaman yorulup küçük molalar vererek ve biraları kafalarına dikerek sağa sola seslenip özellikle hatunlara sataşarak yolda ilerliyorlardı.. onların yaptığı şamatalar eşliğinde kahramanlar meydanına vardım.. 
 
fotoğraflarımı çektikten sonra heykelin gölgesinde oturup bir az dinlenip haritam üzerinde rotamı kontrol ettim..  buradan sonra niyetim Margits adasına gidip bisikletle gezmekti.. ama gelirken oldukça yorulduğumdan adaya giderken metro kullanmaya karar verdim.. aldığım 72 saatlik bilet biraz işe yarasın değil mi  ama.. metronun kahramanlar meydanı durağı olan Hösök Tere’ den metroya binip Margits adası yönüne aktarma yapacağım durak olan Oktogon  durağında indim..  buradan Margits adası yönüne giden metroya aktarma yapacaktım.. fakat tam köşede burger king görünce dayanamayıp burada bir burger king menü alıp  hem enerji depoladım hemde yorulan ayaklarımı biraz dinlendirdim.. sonra tramvaya  bindim..  zaten mesafe cok kısa 2. yada 3. durak Margits adası.. adanın girişinde bisiklet kiralayanlar var ama bunlar tek kişilik değil 2 , 3, 4 kişilik olanlar var.. tek kişi olduğumu söyleyince en küçüklerinden birini  verdi bisiklet kiralayan hatun kişi..  aslında normal bildiğimiz bisikletlerden niye kiralamıyorlar anlamadım..
tek kişi olunca bunları kullanmak biraz meşakkatli oluyo..   bide o kadar yürümenin üzerine bu aletin pedallarını çevirmek biraz zorlasada aheste bir şekilde bütün adayı turladım..  adada yüzme havuzları, büyük bir stadyum, yürüyüş yolları, küçük ve sevimli bir kule, birkaç kafeterya vardı.. çimenlere yayılmış piknik yapanlar, koşanlar, yürüyenler, en çokta bisiklete binenler, trafiğin olmadığı bir ortamda rahat rahat keyif yapanlar..  tunanın ortasında güzel bir günübirlik dinlenme yeriydi.. yaklaşık bir saatlik turumdan sonra bisikleti aldığım yere teslim ettim.. 

...aynı şekilde metro kullanarak Deak Fer’ e döndüm.. 6.30 da tekne turum vardı o saate kadar alışveriş yaparım diye düşünmüştüm ama sonraya erteleyip  gidip otelde biraz dinlendim.. 


 
Tekne turu başladığında hava kararmaya başlamıştı.. resmen tıklım tıklım doluydu.. yine gürültücü İtalyan bi aile denk geldi yanıma ama neşeli olur diye kaçmadım yanlarından..  bütün köprülerin altından geçerek ve de ışıklı Budapeşte manzarası eşliğinde Tuna'da turladık .. tur bittiğinde saat 7.30 u geçmişti bana ama daha kısa sürdü gibi geldi.. ne çabuk geri geldik diye düşündüm ama 1 saatten fazla olmuştu..  bunun üzerine  son bir kez Tuna kenarından parlemento binasına kadar yürüyüp gidip geri döndüm, ardından Vaci Utca' yı gezdim .. meydandaki tezgahları dolaştım.. elimde kalan forintleri harcamak için alışveriş yaptım..  bir müzik grubunun konseri vardı..onları dinledim.. saat 24 e yaklaştığında bende de ayakta kalacak hal kalmamıştı..  24 saat açık mini dükkandan  da 2 palinka alıp otele gidip bavulumu hazırladım.. 
..sabah otelden havalanında taksi ile gittim.. fix fiyat taksi havaalanına 5500 forint alıyor…  orada bulunduğum sürece forintin Türk lirası karşılığını bir türlü zihnimde canlandıramadım..  ama toplamda 300 euro bozdurmuştum ve taksinin de parasını ödedikten sonra yaklasık 10 bin forint kalmıştı bende.. biraz daha bana hitap edecek yeme içme yeri keşfedebilseydim sanırım daha fazla da harcayabilirdim ama böylesi daha iyi oldu..  belki biraz kilo vermişimdir..  : ) yaptığım yürüyüşlerin de karşılığını döndükten sonra 2-3 gün süren kas ağrıları şeklinde almış bulunuyorum..

(*) burada 6 saate bir mesaj atmamı isteyene not : biraz insafsız bir istek değil mi müdür.. ?? 
Not1: uykusuz olmayınca çekilmiyo Avrupa şehirleri.. 
Not 2: her yerde bulabileceğiniz Budapeşte resimleri koymaktansa rögar kapakları gibi bulamayacağınız birkaç kare paylaştım.. başka anlam çıkarmayın.. kanalizasyona felan düşmedim .. :p
UYRGZR -.-

2 yorum:

UYKUSUZ// UYURGEZER dedi ki...

- Makarnayı doğru düzgün netleyememiş olmanı açlığına veriyorum..
-Yerlerdeki bilumum çatlağı yarığı çizikleri ayrıca takipte olduğunu biliyoz böyle gezilerde,o yüzden rögar kapağı merak ederiz diye bizi düşündüğünü pek sanmıyoz..
-bi da giderken beni de götür işte ..ühü ühü ühü..:(((
U(YKZS)

Godsyndrome dedi ki...

6 saatte bir mesaj atmamı isteyene... böyle de bi sıfatım hiç olmamıştı çok meşguldün de mi rögar kapağı çekiyodun ayrıca daha çok çemkirecektim ama yorgunum ben ya valla çok çalışıyom ben :/

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...