Kasım 29, 2012

NE'O



Akşamüstü’den kurulmuş, gece yatana kadar akla geldikçe kontrol edilmiş saat çalmadan uyanmak hayra alamet değildi zaten. Başı tekrar yastığa koyacak, fütursuz bir uykuya doyacak zaman yoktu..kalkmak içinse çoktu. Uyuyup kalma korkusu baskın çıkınca öfüldeye pöfüldeye alacalanmaya başlamış karanlığın içine dalındı.. Ha böyle oldu da bi işe yaradı mı? Servis kaçırıldı, minibüs gelmedi ya da çoktan geçmişti. Dolmaya yüz tutmuş bir otobüsün kapıları açıldı. Uyku gözden akmıyor, aksine gözkapaklarına yerleştikçe yerleşiyordu.
Şoför koltuğunda Mr.Smith oturuyordu. Aldırmadım. İnsan insana benzeyebiliyorsa, insan androide de benzerdi.. O başını sola eğip -geçmemi onaylaması gerekiyormuşçasına-selam verdi, ben aldım. Arka kapının üç önünde, pencere taraftaki boş koltuğa yayıldım. Dikiz aynasında Mr. Smith'in gözlükleriyle karşılaştım yine aldırmadım. Oturduğuma emin olunca büyük bir tıslamayla kalktık duraktan..Tam önümde tepesi biraz açılmış, büküp katladığı gazeteyi yakın gözlükleriyle okumaya çalışan bir adam(orta kapıyı oturma yerlerinden ayıran camlı bölmeye yansıyor yüzü) yanında epey genç bir adam, kulaklıklarından çıstak çıstak müzik sızıyor..İlerde trafik sıkışık. Durağın birine daha geldik. Yol kenarındaki ağaçlara takılıyor uykulu gözüm. Kimi yerde kimi dallarda yapraklar.. Bu mevsimi seviyorum. Tıslamayla hareket ediyoruz yine.. Mr. Smith'in gözlükleriyle dikiz aynasında buluşuyoruz. Bana bakmıyor, yeni binenlerin ne halt ettiğini kontrol ediyor diye düşünecekken yolcuların arasında Neo’yu fark ediyorum. Yüzümdeki alık ifade ilgisini çekmiş olmalı ki hızlı hızlı gelip yanımda dikiliyor.
-on dakikanın üç dakikası gitti, geç kaldı, diyor.
Hiç üstüme alınmıyorum. Bi keresinde yanımda oturan biri “ee, ne var ne yok” demişti, ben de “ işten eve evden işe işte, iyiyiz, n’olsun” demiştim de meğer telefondakine soruyormuş. Yol boyu kendi kendime gülüp durmuştum, iyice deli damgası yemiştim. Neo, kolumu dürtüyor.
-beni görüyormusun?
Hee, bu benle konuşuyor..
-görüyorum.
-fazla vaktimiz yok diyorum, aldırmıyorsun. Bak, kılık değiştirmeye ihtiyaç bile duymuyorlar artık, deyip direksiyon başındakini gösteriyor.
-Hee.. Hıı..Hoo.. sesleri çıkarabiliyorum sadece..
-Aynılaştırma operasyon verileri iyi çıkıyor, niye telaşlandılar anlamıyorum, diyor sıkıntıyla..
İlk durakta insem mi, n’apsam, kafayı yemiş bu, diye düşünürken yolculardan biri kalkıp Neo’nun içinden geçip arka kapıya yürüyor, Neo bozulmuş televizyon görüntüsü gibi biraz dağılıyor, tekrar bir araya geliyor..
 H’s..tir..problem benim lan..
yine kolumu dürtüyor..
-görüntü ileticiyi uzun süre çalıştıramıyoruz birazdan iletişimimiz kopacak diyorum, kafan nerelerde senin?
(E, artık salla gitsin..olmuşum ben)
-konu ne birader
-çipleri nasıl aktardıklarını bulduk, telefonlardan ..şu akıllı olanlardan..manyetik dalgalarla orta kulağa yerleştiriyorlar diye düşünüyoruz. Sağlamasını da sosyal zımbırtı denilen şu mecradan yapıyorlar..
-Nasıl?
-çoğu zaman haber paylaşımı istiyorlar, geçen gün de telif hakları içerikli bi mesaj yayınladılar..fazlasıyla paylaşıldı.
-ee..
-ama telaşlandılar işte, onu anlamaya çalışıyoruz.
-daha fazlasını umuyorlardı belki? Çiplerin bi kısmı işe yaramıyor herhal..( ohoo, kaptırdık gidiyoruz işte)
-aynen öyle düşünüyoruz.. çipleri neyin bozduğunu ya da nasıl bozulduğunu bulmamız lazım.. hepsini işe yaramaz hale getirebiliriz böylece..görev bu.
( anam görev de ilan edildi..aşama aşama belirtiler tamamlanıyor ve batan balık yan gidiyor)
-dertleri ne bunların kuzum?
Şaşkınlaşıyor,  bilmeyişimin olanaksızlığını düşündüğünden şaka yaptığıma karar veriyor vermesine de tedirgin de oluyor.
-aynılaştırma operasyonu dedim ya..Bi şey için bi şey düşündüğünü, onu savunduğunu, başarılı olduğunu sandırıyorlar.. Oturduğun yerde dünyaya kafa tutma tantanası işte.. Olmayan olaylar, olmayan haberler.. olmayan tepkiler..
-Sonra?
-Sonrası yok.. aynı evin içinde herkes ayrı odada, bi köşede ama sanki çok kalabalık mışız gibi..tuşlarla hallettiğimizi düşündüğümüz işler..zamanı iyi kullanıyormuşuz, çok insanla hemhal olmuşuz, dopdoluyuz, harikayız ve saire..kes yapıştır, tıkla dünyası.. n’olsun..
-çipler ne iş?
-algıları bozan bi madde salgıladıklarını düşünüyoruz..
(o madde neyse ona bulandım zahir.. algım bozulmanın ötesinde.. içinden insanlar geçebilen Neo görüyorum)
Devam ediyor..
-embesil halleri fark etmemeye yarayan bi şey. Ancak yaşlılarla delilere erişim sağlayamıyorlar.. vazgeçtiler o gruptan..
( bu durumda yırttık yani)
Bu arada Neo’nun elleri flulaşmaya başlıyor..
-Görüntü gidiyo Hacı.
-Aha işte bitti süre.. Dört saate anca şarj ederiz yansıtıcıyı.Neyse.bulurum ben seni yine.. Mr. Smith de seninle inerse anla ki fark edildin.  
-Otobüsü nasıl bırakıp inecek?
-Bölünüyo onlar, unuttun mu? Hem otobüs çok da umurundaydı. ( bu sözleri sarf ederken sadece kafası kalmıştı Neo’nun, cümle bitti Neo gitti)
İlk durakta atıyorum kendimi dışarı. Mr. Smith’e Mimith’e de bakmıyorum. Ayazlı hava kendime döndürse bari.. Çiçekçilerin önündeyim.. Tamam ya.. bi anlık halisülasyon, uzatma, herkese olur..farklı bi şeyle ilgilen.. çiçek al..
-çuha çiçeği yok mu?
-Bu sene çuha çıkmayacak.
(aha bi deli daha)
-Niye, küstü mü?
-Doha’da öyle karar verdiler.
(deli değil, ön ekinde “zır”da var, kızıyorum artık ama)
-kararla mı çıkıyo bu be..
-Dua et sadece bu senelik olsun, radikaller toptan yasaklayalım diyo.
( sanırım ölüyüm ya..niye böyle konuşmalar yapayım)
-niyeymiş..
-hem dirençli hem alıngan tür istemiyorlarmış.
( yürü kızım yürü memleketin çiçekçisine de bi haller olmuş) kafamı “iyi günler” manasında sallayıp tüyerken bi hamlede yetişti, eğildi, adeta tısladı:
-Cide’deki orman içlerinde tek tük yabani türün kaldığını duydum.. haberin olsun, deyip aynı hızla tezgahın başına döndüğü anda önce sirenler sonra başucumdaki saat çalmaya başladı.
U(YKSZ)







Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...