Ekim 01, 2014

kuzey ışıkları


evlenip çocuk yapmak istiyorum.
dünyayı dolaşmak, bir ev almak..
romantik tatillere gitmek, gün boyu
sadece dondurma yemek istiyorum
başka ülkelerde yaşamak
ideal kiloma inip orada kalmak
harika bir roman yazmak
eski arkadaşlarla haberleşmek
bir ağaç dikmek istiyorum
nefis bir akşam yemeği hazırlamak,
kendimi başarılı hissetmek
buz banyosu yapmak, yunuslarla yüzmek
gerçek bir doğum günü partisi vermek
yüz yaşına kadar yaşamak,
ölene dek evli kalmak.
Bir şişede coşkulu bir mesaj yollayıp
Aynı derecede ilginç bir cevap almak
Tüm korkularımın üstesinden gelmek
Bütün gün bulutları izleyip yatmak
Antikalarla dolu eski bir ev almak
Bir maratonu sonuna dek koşmak
Harika bir kitap okuyup, güzel
cümlelerini hayatım boyunca hatırlamak
hislerimi yansıtan resimler yapmak
bir duvarı sevdiğim resimlerle
ve sözcüklerle kaplamak
sevdiğim dizilerin
tüm sezonlarına sahip olmak
önemli bir konuya dikkat çekip,
insanların beni dinlemesini sağlamak.
Paraşütle atlayıp, helikopter kullanmak,
Çırılçıplak yüzmek.
iyi bir iş bulmak,
romantik ve eşiz bir evlenme teklifi almak
gece açık havada uyumak
besseggen dağına tırmanmak,
bir filmde ya da tiyatroda rol almak
piyangoda milyon kazanmak
faydalı işler yapmak..
ve sevilmek istiyorum”     

 kelimelerin dizilişinden anlamışsınızdır hem kötü çeviri hem de başka bi toplumun cümleleri.. alıntı, bir filmden.. bir filmin kafe sahnesinden.  orda söylenen şu şeylere de kafayı takmayın..dert başka.  “Herry Selly ile Tanışınca” nın, “Ucuz Roman”ın restoran sahnelerini geçin bi kalem. Okumanız seyretmenize mani değil inanın. O sahnedeki genç adamın hissettiklerini dibine kadar hissetmezseniz…(ay..ne diyeyim kestiremedim)gelin size çay demliim.
Bu mecrada ne kitap ne de film üstüne ahkâmlarımız yer almıyordu aslında ama dedim bayram geliyor, ülkenin altı üstüne- üstü altına yer değiştiriyor. Bütün bu seyr-ü sefere karışmayıp “evim evim canım evim” düsturuna sarılacaklara, sarılıp da bayram gezmelerine çıkanlardan sıyrılacaklara,  şöööyle çay-çorba eşliğinde koltuğa gömüleceklere biraz kuzey ışıklarını hatırlatayım. Bilenler biliyordur, sevenler seviyordur kuzey Avrupa filmlerini.. “Sevemedim karagözlüm” diyenler de bi şans daha verirler belki. Filmin adı “Oslo, 31 Ağustos”. Bi tutunamamak filmi. Sade, serin, içacıtıcı. Bayram bayram önerdiklerine bak demeyin. Siz evinizde yan gelip yatmışken sosyal devleti dibine kadar yaşayan insancıklar bile neler çekiyo görün ahan da!
 siz, biz, ben, o..olmadan da dönüyo bu sersem dünya.
 Aramaya üşenenler için bağlantı burada : 

 Oslo, 31 Ağustos’un  senaristi Eskil Vogt’un ilk filmi Körlük ise geçen hafta sessiz sedasız sinemalara geldi sanırım aynı sessizlikle de gitti- mi bilmiyorum, belki bir iki salonda tek seans oynamaya devam ediyordur-

Filmin fragmanına bi göz değdirin..




azıcık daha bakayım diyenler için

Bu arada ilk filmin yönetmeni joachim trier amcanın Reprise(tekrar) filmini bulan olursa bi zahmet iletsin. çok bi mütehassis olurum
Hadi öptüm.












Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...