Temmuz 08, 2015

SuHuLeT




Öyle çok yorucu işi yoktu Mağmum Müfit Bey'in. Konuşması, yürümesi, taşıması, hoplaması-zıplaması gerekmiyordu. Vasatın biraz üstü, şaşaanın epey altı maaşıyla, paşa babasından kalan evinde kendi kendine kol kanat geriyordu. Güzel havaların bozamayacağı kadar dört başı mamur halet-i ruhiyesi olmasa da, döneminde yaşasa evkaftaki memuriyetten ayrılmayı düşünecek bi adam değildi. Aslında düşünecek pek bi şeyi ; kendisine sorsan çok, başkasına sorsan yoktu. Daha da aslısı sorulacak pek kimsesi de yoktu: 
-İnatla eski zaman şekerleri satan, yağ-mazot kıtlığından kalma mahalle bakkalı-ki her hal ve şartta ondan alışverişini yapardı Mağmum Müfit Bey, ihtiyacı olan yiyecek-içeceği orada bulamazsa almazdı, 
-üst katta, mübalağasız yazı kışı balkonda dizlerinde battaniyesiyle geçiren, halâ garnizon komutanı olduğunu sanan, bütün ailesini meş'um bir trafik kazasında kaybeden emekli Feridun Bey, 
-çöp alma bahanesiyle mahalle dedikodularını nakletmeye meyletmiş; Mağmum Müfit Bey'in boş bakışları yüzünden hevesi kursağında gezen, kapıcı kocası kaçıp gittiğinden iki çocuğunun boğaz nafakasını mesleği üstlenerek çıkarmaya çalışan Meftune, 
-düz beyaz kağıda, S.T. Dupont-Montparnesse-F 18K Gold kalemle her ay düzenli bir inatla Mağmum Müfit Bey tarafından Paris'te bir adrese yazılan yeryüzündeki belki de tek mektubu iade etmek üzere kapıyı çalan postacı Refik. 
Bildiğimiz bunlar.

Beklenmedik bir anda doğmuştu Mağmum Müfit Bey. Validesi altıncı ayı geçirdiğinde sevinmiş, yedinci ayı atlattığında rehavete ermiş ama sekizinci ayda dolunaylı bir gecede doğumu yapmış sonrasında da  bu dünyada yapacak başka işi kalmadığına kanaat getirmişti. Aile eşrafı yaşaması mucize olarak addedilen Müfit'in yıl be yıl büyümesini hayretle seyretmiş, paşa babasının bir dediğini iki etmemesini zamanla esefle karşılamış, sonra büyükten küçüğe sıraya girmişçesine dünya değiştirmişlerdi. Paşa babanın da ortalarda bir yerlerde sırası gelmişti. Mağmum Müfit Bey o esnada dil öğrenmesi, aklını, ruhunu geliştirmesi, -paşa babanın gizli arzusu olarak da- daha çok üstündeki rehaveti atması, gözünü gönlünü açması için Paris'te bulunmakta idi. Hayat şartları denilen şey zamanın ve bilhassa kişinin şartlarına uymamasıyla ünlüdür. Bu mesel Mağmum Müfit Bey'de de zerre şaşma göstermemişti. Sonrası bildik hikaye..apar topar yurda dönüş, malın mülkün paylaşımı, eldekiavuçtakinin olan-olmayan borçlara dağıtılması, alelacele bulunmuş kütüphane memurluğu işi. Beklenmedik anda doğmasıyla yitmişti beklentileri belki de Mağmum Müfit Bey'in. Bilinmez.

Bilinen..
"günaydın", "tamam", iyi günler" sözcüklerini tamamlayan sesi..
aynı saatlerde evden çıkıp aynı saatte geri dönmesi..  
akşamları aynı saatte dual pikaptan ince sadâ duyulan "dîl-hûn olurum yâd-ı cemalinle senin ben" şarkısı..
salonun caddeye bakan penceresinden sızan solgun ışık, yağmur yağdığında o pencerenin açılması..
her gün ışımasının hemen ardından hafifçe sızan çekilmiş kahve kokusu..  
yatma saatinden uyuma saatine kadar bazen düzenli aralıkla bazen daha uzun süren sessizlik sonrası çevrilen sayfaların sesi.. 
Ocak ayında bir hafta kadar süren kesik öksürük.. 
baharda takılan gri, köşeli şapka.. 
çok nadir..ihtimal kelebeklerin kozadan çıktığı anlarda..ıslığında La Femme de mon Ami..

Bütün bunlar Suhulet'in sadece bir vapur adı olmadığını belki de bilmemesindendi.


U(YKSZ)













Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...