Aralık 07, 2012

yine sabah...


Notalar kulaklarımda dolanıp, kafa boşluğumda telaşsız, düzenli birbirini naifçe itip kakarak yola çıkıp, gözlerimde oradan kirpiklerimde biraz asılı kalıp yere ulaşmayı olabildiğince geciktirmeye çalışan kar taneleri misali süzülüp kimi boynuma iyice doladığım atkıma, kimi beremin dışına taşmış saçlarımın uçlarına, kimi iyice cesaretlenip kucağımda birleştirdiğim parmaklarıma, daha hayalciler; sokaklara taşabilme telaşıyla, omuz teması yaptığım yanımdaki yolcuya oradan pencereye yolculuk ederken bana seslendiğini duyamazdım elbette…
     *        *           *
Dışarıda birazdan yağmaktan vazgeçecek karın son taneleri altında yürüyenler.. durakta bekleyenler..Arada bir görüyorum onları ama daha çok açık gri bulutun arkasında bulunduğundan emin olduğum güneşe bakıyorum. Bir iki ışınını zaptedememiş. Saklandığı yerde canı sıkılmış çocuk gibi bulunmayı istiyor belki de.
Sabah sabah müziğin klasiğine bulaşmamak lazım geldiğini Radyo-3'te Sabah diye bi programı takıntı yaptığımdan beri biliyorum. İyi gelmiyor inanın.. Bi vurdumduymazlık,  bi hayalperestlik, bi muziplik, bi haytalık basıyor insanın içini..Belki biraz da edepsizlik.. Soğukmuş, ayazmış, doğal gaz almak lazımmış, evde yoğurt kalmamışmış, ekmek bayatmış, paçama çamur bulaşmışmış, eldivenimi unutmuşummuş, orta kapı açılmamışmış, yanımda oturanın bu durakta inmesi lazımmış..Pehh..
Bu kadarla kalsa iyi..
Kaldırımda bir rüzgar çıksa uçacakmışçasına incecik bir kızcağız şapkasından botlarına kadar pembelere bürünüyor her adım atışında mesela. Otobüsün camına sürtecek kadar dallarını yaklaştıran ağaç otobüse değdiği yerden çiçeğe duruveriyor ya da.. Camları tozlanmış, gri soluk-her duvarında örümcek ağları muhtemel- bi bina temelinden çatısına sarılar, yeşiller, maviler, morlara bürünüyor, yetmiyor camlarından insanlar el sallamaya başlayıveriyor.
Bu kadarla kalsa iyi..
Mesela saçları hafif dalgalı, dudakları bilmişlikle müstehzilik arasında kıvrımlı, bakışları ilgini çekebilecek kadar ilgisiz-daha fazla değil-birini oturtabiliyor karşına bu notalar.. Kaşları burun çizgisinden güzel bir kavisle şakak bölgesine doğru ilerliyor, ordan olabilecek en uygun açıyla aşağıya inip koyu kahverengi; dudakların sadece müstehziliğini almış, gözleri çerçeveleyebiliyor. Sanıyorsun ki ortaokulda bir müzik dergisinde gördüğün siyah beyaz fotoğraf canlanmış, gelmiş karşına oturmuş. Kemanı zarifçe çenesinin altına yerleştirmiş dalgalı saçlı, güzel kaşlı, azıcık mahzun hatta mahçup çokça tutkulu bakışlı-gençliğinden belki- fotoğrafı kesip yıllarca kitapların, defterlerin arasında saklamıştım. “geleceğin umut vaad eden keman sanatçısı” diyordu fotoğrafın altında. Bir Ankara otobüsünde karşımda oturduğuna göre vaatleri boşa çıkarmış, sakarya’daki durakta indiğine göre dershanenin birinde matematik öğreten bi adama dönüşmüş olabilir miydi? Müzikten matematiğe geçebilir. Buna ikna olabilir. Yine de umduğunu bulamamışlık arıyorum yürüyüşünde, yok..İnmeden ellerine de bakmıştım, parmaklarına..müziğin titreşimlerini hissetmesi gerekenlerin bıkkın, vazgeçmiş hali yerine güçlü, sıkı, pişmansız tutuyor kapının yanındaki metali. Metale –hele nikelajlı- dokunmaktan sakınmıyor.  Ben hiç sevmem. Pas tadı bulaşır dilime, damağıma. Soğuk bi koku burnumun direğinde. Üstüme başıma siner, çıkmaz saatlerce. İlla metal olacaksa bi şey siyah, olmadı beyazla kaplanmalı mutlaka. O tatsız, kokusuz tutuyor..Oracıkta ruhsuzlaşıyor gözümde.. Benzersizliği kalmıyor.. Fark ediyorum ki müzik bitmiş. Kar durmuş. Ağaçlar kurumuş. Bi tek yapraklar renk ahenk..
 U(YKSZ)

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...