Göçmen
kuşların tersine soğuk iklimlerin yolunu tuttuğumuzdan, yazı biraz daha
geciktirme çabalarımızdan bahis açmıştım efendim, hatırlarsanız. Zaman kimine
hızlı kimine yavaş geçti bi şekilde, yollara düşebildik.. Düşme filini mecazi
anlamda kullandığımı sanmayınız. Bel kaslarımın itirazlarını dinlemememin
bedelini ödedim, tabletlerden vazgeçip, iğnelerden medet ummama, afedersiniz
arka bölgemi elek haline getirmeme rağmen adım attığımda belimden beynime
uzanan sinir hattını hissetmemi sağlayacak ağrılarla yollardaydım.. Uyurgezer
hatun ve yanımda tonlarca kas çözücü
tablet ve sıvı ile birlikte.. İnat da bir murat mıydı görecektik..
İlk
durağımızı ve ilk iki günü daha sonra birleştirerek anlatalım( zaten ben bir
koca günü yatarak ve inleyerek geçirmiştim)
ve geçelim ikinci durağa..
Efendim,
artık derimin ve belimin ayrılmaz parçası olan yünden korsem, Uyurgerzer ve
bendeniz, Londra’da yaşayan sisterimizin bizi Edinburg otobüsüne bindirdiği
anda başımıza geleceklerden (habersizdik) yazmayı isterdim ama gayette
haberliydik..
Uçak ve tren seçenekleri pahalıydılar ve bu kararı aldığımızda
daha belim tutulmamıştı.. Bu kuzey milletinin otobüsleri ile bizimkileri
kıyaslamak haksızlık olacak azizim..Bi kere yolcuya numara vermiyorlar, yani
erkenden gidip kapının önünde ayakta dakikalarca bekleyeceksin ya da kalan yere
razı olacaksın. Hele iki kişi oturmak istiyorsan şansın yaver gitmeli.. bizimki
gitti Allahtan, çünkü suratsız bi dolu yeni yetmeye “sakatım, bakıma ihtiyacım
var, aha da bu sister yanıma oturmazsa yol boyu ananızı ağlatırım” deyu
yalvarma-tehdit aşamalarından geçmemiz gerekecekti.. işe de yaramayacaktı ihtimal,
çünkü bütün bencil ingliş piypıllar cam kenarını kapmış, çantalarını da belki
gelip oturmazlar umuduyla yan koltuğa koymuşlardı..son dakika gelen iki güzelim
İspanyol yakışıklısı biri Uyurgezer’in hizasında olmak üzere arka arkaya
oturmak zorunda kaldılar mesela. Yanlarındaki hatunlardan hiç biri “siz iki
kişisiniz buyurun yan yana oturun” demedi.. sonra düşününce hatunlara hak
verdik kendimizin de geri zekalı olduğunu düşündük.. Nerde bizdeki otobüste
size bebek gibi davranan muavinler azizim..Gak desen su guk desen çay
muhabbetleri.. Arada aşağıdan şoför yerinden cayır cuyur bi ses
geliyor..”çesterfiiiild”.. inen iniyor kalan sağlar bizim oluyor.. Allah için
ne bir su vermek, ne bi iyi misiniz demek.. Bizim sister bunları tahmin etmiş
demek ki yanımıza bisküi ve bi şişe su verdi.. Neyse efendim bizim şöfor bi
yerde mola verme anlayışını gösterdiğinde pek bi sevinmiştik, ama yukarı doğru
kafasını uzatıp “ten minıyts leydiiz end centelmen” deyip kayboldu.. Ulan benim
bir ayağımı kaldırıp diğerinin yanına getirmem on dakikamı alıyor.. “can havli”
denen şey gerçek azizim..o mendebur, soğuk suratlı halkın bütün kadın kısmını
geçmemiz ve tuvalette ön saflarda yer edinmemizin şart oluşu kaslarımın
direncinin önüne geçti.. Uyurgezer hatunla ben, tek bir tuvaletin önünde sıraya
girmiş kıvranan hatunlar sürüsünü ardımızda bıraktığımızda bir sigara içecek
vaktim bile kalmıştı..On dakika sonra ne yolcu geldi mi diye bakmak ne bir
etrafta “hadi lan gidiyoz” demek çalıştırdı arabayı, bastı ya la gaza..
otobüsteki sefaleti anlatmayayım zaten.. bi çok sıcak bi çok soğuk.. ve bir
daha hiç mola vermemek de cabası.. sekiz buçuk saat süren yol sonrası şoförün
sesi duyuldu:
“Edinbraaaa
leydiiiiz and centılmen”…. Uyurgezer hatunla ben oraya edecektik
gerçekten..
Bütün
bunlara rağmen gitmek isteyenler için iki kişi Londra-Edinburg gidiş dönüş
otobüs fiyatı 44.50..
Edinburg(
cidden Edinbra diye söylüyolar) tahmin ötesi soğuktu.. Ankara’nın aralık-ocak
kışındaki ayazı düşünün.. heh işte öyle.. hava bi de üstüne güneşli.. Otobüs
istasyonundan çıkınca titreyerekten sağa sola bakındığımızda sağ tarafta denizi
gördük ve her deniz memleketi insanı gibi gideceğimiz yer (şehir merkezi) orası
sandık.. meğer eski kent tam ters tarafta imiş Allahtan güzelim İskoç bir iş
erkeğine sormakta acele etmişim yoksa ne yokuşlar inip çıkacaktık.. Yokuş
bitmiyor şehirde, bir de güzellik: şehrin altında bi şehir daha var.. Gotham
gibiJ) Yolda böyle gerine gerine
yürüyorsunuz..aaa diyorsunuz ne eski ve ne bakımlı bi yapı..bizde nerdeeee
geyikleri yapıyorsunuz, birden yolun iki yanı uzaya açılan boşluklar gibi oluyor,
evler aşağıya doğru uzuyor, içiniz yükseklikten kaynaklanan çekilmeler yaşarken
bir köprünün üstünde olduğunuzu ve aşağıda başka evleri,sokakları, trafiği,
insanları görüyorsunuz.. Katman katman bi şehir gibi..Otelimizi bulduğumuzda
daha saat sabahın sekizi..Konumumuz mükemmel..
Yatacağımız
yer..Sağda…
İçeceğimiz yer..Arkada..
Gezeceğimiz
yer .. Solda..
Otelin
hemen ilerisinde ise seks şoplar ve striptiz barlar var.. ilginç bi konumdayız
vesselam..
Gezilmesi
en gerekli yer kale..ama benim merdiven çıkmaktaki azabım, yol yorgunluğumuza
eklenince ara sokakları keşfedip, kaleyi “belki yarın”a bırakıyoruz.. Otelimiz
Grassmarket’e çok yakın.. Bu dediğim yer böyle küçük, güzel bir meydan, barlar,
restoranlar, hediyelik , vintage elbise satan dükkanlar var.. kale de muhteşem
görünüyor.. Tarihi, kültürel, domestikJbilgiler
veremeyeceğim.. yazı aldı başını gidiyor .. Otele öğleden sonra
girebileceğimizden ötürü deli danalar -bakınız alt resim-
gibi gezmekten başka çaremiz yoktu tabi..
Yalnız beli ağrıyanlar için ilginç bir not azizim: her türlü acıya rağmen
yürünürse bir süre sonra kendinizi durduramıyorsunuz.. Forresgamp’ın yürüyen
haline dönüştüm..vallahi de billahi de.. Bu arada boğazımızdan bi şeyler
geçirmemiz de gerekiyordu tabi..
Pislik olsun diye “engliş brekfest” yidik,
küçük bi kafede.. Ben ilk kez tadıyordum ve fena değil miydi ne??
Tabi..aslında.. bal, reçel, peynir, ahhhh zeytin.. seviyorum sizi beee..
Sonra..sonrası
gelsin kiltli erkekler gitsin kiltsiz erkekler efendim.. Aha buradaki cansızı..
canlısını için gidin görün .. öyle yok oturduğunuz yerdenJ))
Gerçekten
pek bi hoş insanlar doğuyor azizim şu yeryüzünde.. Ne diyeyim?..
Bunun
yanında tabii uzun, sivri, taş binalar.. dini yapılar.. bütün o eski şehir
dedikleri yer sanki bi masal şehri efendim, ama öyle bildiğiniz cicili bicili
masallar değil böööyle ürperten, cadılı madılı masallardan.. Efsaneler,
fantastik nesneler etrafınızda uçuşuyor, bir sokaktan diğerine sizi de
sürüklüyor.. Sanırım yürümekte zorluk çekmemem bu sürüklenme hissinden
kaynaklanıyor..
İlginç
yerlerden biri(bize ilginç geldi tabi) Herry Potter’in doğduğu yerdi efenim..
Kadınceğiz orada otururken yaratmış kahramanını – Elephant House.. çok şirin,
çok tablolu, çok filli bi yer..Buralarda pek çok yerde siparişinizi kapıdan
girince vermenizi, ne yiyip içecekseniz alıp öyle oturmanızı istiyorlar..
garson-marson ayakları yok yani.. blogta bugüne kadar hiç tuvalet fotoğrafı
koyan oldu mu bilemiyoruz ama bu kafenin tuvaletini görmenizi istedik.. kalıcı
mürekkepli kalın uçlu bi kalemimiz olmadığı için de hayıflandık bittabiii…
www.elephanthouse.biz adresi üzerinden
kafeyi inceleyebilirsiniz.. Sonra ne mi yaptık?? Royal Hill caddesi üzerinde bi
aşağı bi yukarı yürüdük.. İstiklal caddesinin
Edinburg hali.. Yalnız buranın esnafı memur gibi ...saat beşten sonra
herkes evine.. bir iki yeme içme yeri kalıyor ayakta o kadar.. barlardan gelen
kahkaha ve müzik sesi olamasa bi fantastik şekli bozuk alıp bizi kaçıracak
sessizliği var ortalıkta..
Akşam yemeğimiz geleneksel tad Haggis.. En altta kıyma,
ortada patates, üstte havuç.. asıl yapı bundan ibaret ..tabi zecefili, biberiye
ve sostaki bilimum unsurları bilemeyeceğim.. yenmeyecek bir yemek değildi ama
çok özlenecek bi yemek de değil bence-bizceJ Biramızı İtalyanlardan seçtik ama sonra yerel bi şey
tatmadığımıza üzüldük.. belki yarın..burayı terk etmeden önce.. üzülürken..
sizi Walter Scott'un royal restoranının duvarında asılı sözü ile bırakır iken
biz de gecenin bir vakti yarına hazırlık olsun diye
olanca ağrı kesicileri ve kas çözücüleri yutup perili-cadılı bir gecenin
koynuna bıraktık kendimizi..1 mayıs’ta İskoç işçi kardeşlerimizle sokaklarda
buluşmayı dileyerek..
U(YKSZ)U(YRGZR)
2 yorum:
Gezmek,güzel yahu.Okurken bile o tadı hissediyor insan.Daha çoookkk gezmelere.
Mahmut'un güncesi: hiç bir şey gezmek kadar keyif vermiyor..çok da emin olamadım şimdi:))) ama herkese nasip olsun bir bilinmedik sokakta kaybolmak..sevgiler..U(YKSZ)
Yorum Gönder