Mayıs 01, 2013

fantastik kentin iki cadısı..


Göçmen kuşların tersine soğuk iklimlerin yolunu tuttuğumuzdan, yazı biraz daha geciktirme çabalarımızdan bahis açmıştım efendim, hatırlarsanız. Zaman kimine hızlı kimine yavaş geçti bi şekilde, yollara düşebildik.. Düşme filini mecazi anlamda kullandığımı sanmayınız. Bel kaslarımın itirazlarını dinlemememin bedelini ödedim, tabletlerden vazgeçip, iğnelerden medet ummama, afedersiniz arka bölgemi elek haline getirmeme rağmen adım attığımda belimden beynime uzanan sinir hattını hissetmemi sağlayacak ağrılarla yollardaydım.. Uyurgezer hatun ve  yanımda tonlarca kas çözücü tablet ve sıvı ile birlikte.. İnat da bir murat mıydı görecektik..
 İlk durağımızı ve ilk iki günü daha sonra birleştirerek anlatalım( zaten ben bir koca günü yatarak ve inleyerek geçirmiştim)  ve geçelim ikinci durağa..
Efendim, artık derimin ve belimin ayrılmaz parçası olan yünden korsem, Uyurgerzer ve bendeniz, Londra’da yaşayan sisterimizin bizi Edinburg otobüsüne bindirdiği anda başımıza geleceklerden (habersizdik) yazmayı isterdim ama gayette haberliydik.. 

Uçak ve tren seçenekleri pahalıydılar ve bu kararı aldığımızda daha belim tutulmamıştı.. Bu kuzey milletinin otobüsleri ile bizimkileri kıyaslamak haksızlık olacak azizim..Bi kere yolcuya numara vermiyorlar, yani erkenden gidip kapının önünde ayakta dakikalarca bekleyeceksin ya da kalan yere razı olacaksın. Hele iki kişi oturmak istiyorsan şansın yaver gitmeli.. bizimki gitti Allahtan, çünkü suratsız bi dolu yeni yetmeye “sakatım, bakıma ihtiyacım var, aha da bu sister yanıma oturmazsa yol boyu ananızı ağlatırım” deyu yalvarma-tehdit aşamalarından geçmemiz gerekecekti.. işe de yaramayacaktı ihtimal, çünkü bütün bencil ingliş piypıllar cam kenarını kapmış, çantalarını da belki gelip oturmazlar umuduyla yan koltuğa koymuşlardı..son dakika gelen iki güzelim İspanyol yakışıklısı biri Uyurgezer’in hizasında olmak üzere arka arkaya oturmak zorunda kaldılar mesela. Yanlarındaki hatunlardan hiç biri “siz iki kişisiniz buyurun yan yana oturun” demedi.. sonra düşününce hatunlara hak verdik kendimizin de geri zekalı olduğunu düşündük.. Nerde bizdeki otobüste size bebek gibi davranan muavinler azizim..Gak desen su guk desen çay muhabbetleri.. Arada aşağıdan şoför yerinden cayır cuyur bi ses geliyor..”çesterfiiiild”.. inen iniyor kalan sağlar bizim oluyor.. Allah için ne bir su vermek, ne bi iyi misiniz demek.. Bizim sister bunları tahmin etmiş demek ki yanımıza bisküi ve bi şişe su verdi.. Neyse efendim bizim şöfor bi yerde mola verme anlayışını gösterdiğinde pek bi sevinmiştik, ama yukarı doğru kafasını uzatıp “ten minıyts leydiiz end centelmen” deyip kayboldu.. Ulan benim bir ayağımı kaldırıp diğerinin yanına getirmem on dakikamı alıyor.. “can havli” denen şey gerçek azizim..o mendebur, soğuk suratlı halkın bütün kadın kısmını geçmemiz ve tuvalette ön saflarda yer edinmemizin şart oluşu kaslarımın direncinin önüne geçti.. Uyurgezer hatunla ben, tek bir tuvaletin önünde sıraya girmiş kıvranan hatunlar sürüsünü ardımızda bıraktığımızda bir sigara içecek vaktim bile kalmıştı..On dakika sonra ne yolcu geldi mi diye bakmak ne bir etrafta “hadi lan gidiyoz” demek çalıştırdı arabayı, bastı ya la gaza.. otobüsteki sefaleti anlatmayayım zaten.. bi çok sıcak bi çok soğuk.. ve bir daha hiç mola vermemek de cabası.. sekiz buçuk saat süren yol sonrası şoförün sesi duyuldu:
 “Edinbraaaa  leydiiiiz and centılmen”…. Uyurgezer hatunla ben oraya edecektik gerçekten..
Bütün bunlara rağmen gitmek isteyenler için iki kişi Londra-Edinburg gidiş dönüş otobüs fiyatı 44.50..
Edinburg( cidden Edinbra diye söylüyolar) tahmin ötesi soğuktu.. Ankara’nın aralık-ocak kışındaki ayazı düşünün.. heh işte öyle.. hava bi de üstüne güneşli.. Otobüs istasyonundan çıkınca titreyerekten sağa sola bakındığımızda sağ tarafta denizi gördük ve her deniz memleketi insanı gibi gideceğimiz yer (şehir merkezi) orası sandık.. meğer eski kent tam ters tarafta imiş Allahtan güzelim İskoç bir iş erkeğine sormakta acele etmişim yoksa ne yokuşlar inip çıkacaktık.. Yokuş bitmiyor şehirde, bir de güzellik: şehrin altında bi şehir daha var.. Gotham gibiJ) Yolda böyle gerine gerine yürüyorsunuz..aaa diyorsunuz ne eski ve ne bakımlı bi yapı..bizde nerdeeee geyikleri yapıyorsunuz, birden yolun iki yanı uzaya açılan boşluklar gibi oluyor, evler aşağıya doğru uzuyor, içiniz yükseklikten kaynaklanan çekilmeler yaşarken bir köprünün üstünde olduğunuzu ve aşağıda başka evleri,sokakları, trafiği, insanları görüyorsunuz.. Katman katman bi şehir gibi..Otelimizi bulduğumuzda daha saat sabahın sekizi..Konumumuz mükemmel..

Yatacağımız yer..Sağda…






İçeceğimiz yer..Arkada..






Gezeceğimiz yer .. Solda..



Otelin hemen ilerisinde ise seks şoplar ve striptiz barlar var.. ilginç bi konumdayız vesselam..






Gezilmesi en gerekli yer kale..ama benim merdiven çıkmaktaki azabım, yol yorgunluğumuza eklenince ara sokakları keşfedip, kaleyi “belki yarın”a bırakıyoruz.. Otelimiz Grassmarket’e çok yakın.. Bu dediğim yer böyle küçük, güzel bir meydan, barlar, restoranlar, hediyelik , vintage elbise satan dükkanlar var.. kale de muhteşem görünüyor.. Tarihi, kültürel, domestikJbilgiler veremeyeceğim.. yazı aldı başını gidiyor .. Otele öğleden sonra girebileceğimizden ötürü deli danalar -bakınız alt resim-

gibi gezmekten başka çaremiz yoktu tabi.. Yalnız beli ağrıyanlar için ilginç bir not azizim: her türlü acıya rağmen yürünürse bir süre sonra kendinizi durduramıyorsunuz.. Forresgamp’ın yürüyen haline dönüştüm..vallahi de billahi de.. Bu arada boğazımızdan bi şeyler geçirmemiz de gerekiyordu tabi..

 Pislik olsun diye “engliş brekfest” yidik, küçük bi kafede.. Ben ilk kez tadıyordum ve fena değil miydi ne?? Tabi..aslında.. bal, reçel, peynir, ahhhh zeytin.. seviyorum sizi beee..




Sonra..sonrası gelsin kiltli erkekler gitsin kiltsiz erkekler efendim.. Aha buradaki cansızı.. canlısını için gidin görün .. öyle yok oturduğunuz yerdenJ))

Gerçekten pek bi hoş insanlar doğuyor azizim şu yeryüzünde.. Ne diyeyim?..
Bunun yanında tabii uzun, sivri, taş binalar.. dini yapılar.. bütün o eski şehir dedikleri yer sanki bi masal şehri efendim, ama öyle bildiğiniz cicili bicili masallar değil böööyle ürperten, cadılı madılı masallardan.. Efsaneler, fantastik nesneler etrafınızda uçuşuyor, bir sokaktan diğerine sizi de sürüklüyor.. Sanırım yürümekte zorluk çekmemem bu sürüklenme hissinden kaynaklanıyor..
İlginç yerlerden biri(bize ilginç geldi tabi) Herry Potter’in doğduğu yerdi efenim.. Kadınceğiz orada otururken yaratmış kahramanını – Elephant House.. çok şirin, çok tablolu, çok filli bi yer..Buralarda pek çok yerde siparişinizi kapıdan girince vermenizi, ne yiyip içecekseniz alıp öyle oturmanızı istiyorlar.. garson-marson ayakları yok yani.. blogta bugüne kadar hiç tuvalet fotoğrafı koyan oldu mu bilemiyoruz ama bu kafenin tuvaletini görmenizi istedik.. kalıcı mürekkepli kalın uçlu bi kalemimiz olmadığı için de hayıflandık bittabiii…


www.elephanthouse.biz adresi üzerinden kafeyi inceleyebilirsiniz.. Sonra ne mi yaptık?? Royal Hill caddesi üzerinde bi aşağı bi yukarı yürüdük.. İstiklal caddesinin  Edinburg hali.. Yalnız buranın esnafı memur gibi ...saat beşten sonra herkes evine.. bir iki yeme içme yeri kalıyor ayakta o kadar.. barlardan gelen kahkaha ve müzik sesi olamasa bi fantastik şekli bozuk alıp bizi kaçıracak sessizliği var ortalıkta..

Akşam yemeğimiz geleneksel tad Haggis.. En altta kıyma, ortada patates, üstte havuç.. asıl yapı bundan ibaret ..tabi zecefili, biberiye ve sostaki bilimum unsurları bilemeyeceğim.. yenmeyecek bir yemek değildi ama çok özlenecek bi yemek de değil bence-bizceJ Biramızı İtalyanlardan seçtik ama sonra yerel bi şey tatmadığımıza üzüldük.. belki yarın..burayı terk etmeden önce.. üzülürken..  


sizi Walter Scott'un royal restoranının duvarında asılı sözü ile bırakır iken 
biz de gecenin bir vakti yarına hazırlık olsun diye olanca ağrı kesicileri ve kas çözücüleri yutup perili-cadılı bir gecenin koynuna bıraktık kendimizi..1 mayıs’ta İskoç işçi kardeşlerimizle sokaklarda buluşmayı dileyerek..

U(YKSZ)U(YRGZR)

2 yorum:

Mahmutun güncesi dedi ki...

Gezmek,güzel yahu.Okurken bile o tadı hissediyor insan.Daha çoookkk gezmelere.

UYKUSUZ// UYURGEZER dedi ki...

Mahmut'un güncesi: hiç bir şey gezmek kadar keyif vermiyor..çok da emin olamadım şimdi:))) ama herkese nasip olsun bir bilinmedik sokakta kaybolmak..sevgiler..U(YKSZ)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...