Mart 13, 2015

sondan başa saran bi hikaye-2



Çatı ..bildiğiniz çatı demiyeyim, bildiğiniz çatıları bilmiyorum çünkü. Cansever görse o şiiri "çatı da çatıymış ha" diye değiştirirdi, o kadar. anlayın gari. evimin üstünde bir ev daha varmış meğer. çatı dediğin tozlu, isli, pisli olur di mi.. yoo bizim çatı aklanmış paklanmış, ballar dökülüp yalanmış bi çatıydı. küçük pencerelerden sızan gün ışığı yere konmayı kendine yakıştırmayan günlük toz zerrelerini raksettiriyor, adeta peri masallarındaki büyülü hava ortama yayılıyordu. görüntü hafızamdan babaanne sandıkları, korsan sandıkları, çalıntı tablolar, oyuncak evler, kızılderili çadırları, dürbünler, teleskoplar, vodoo bebekleri, maskeler birbir çıkıp çatının orasına burasına yerleşmeye başlamıştı bile.. pinokyo ise kibritçi kızla birlikte, bestecisi herry potter kılıklı bir vals müziğine eşlik ediyordu. 


dıt. dıt.dıııt..dıt..dıt.....şostakoviç amca müziğinin içine yerleştirilmiş bu sesleri duysa yattığı yerde amuda kalkar valla diye sinir olacakken sesin beynimin içinde yankılanan güzelim müzikte değil çatının güneydoğu köşesinde olduğunu fark etmemle, sandıklar, tablolar, maskeler ve bilumum edevat sihirli değneği terkisine yemiş pegasus gibi kayboldu. pinokyo kerestelerden birinin gölgelerine sığınırken kibritçi kız benim geldiğim delikten aşağı kaçtı. 
köşede açılıp kapanabilen bir masa.. üstü Kaptan Onedin'in çalışma masası gibi adeta..haritalar..cetvel, açıölçer, kalemler..garip biçimli telefonlar..bir dolu kablonun girip çıktığı metal, göstergeli bi alet..aha.. bi de gözlerime inanamıyordum..masanın ortasında sevgili Samuel'in elinden çıkmış mükemmelliyette bir telgraf makinesi duruyordu ve ses ondan geliyordu. Anam bu çatı bir zaman atlama sınırı mıydı yoksa? Bu zamanda böyle bir alet.. Aaaa.. yazııkk.. o çemkirdiğim iki adam ihtimal, diğer kaba oda arkadaşlarının anlayamayacağı nitelikte naif hobilere sahiptiler..evet..meşguliyetlerini rahatça ifa etmek için bu çatı arasına sığınmışlardı. bu hissiyatı çok iyi anlıyordum. telgraf makinesini hemen tanımam bahsine gelince efendim.. antrparantez belirteyim ( anneannemin paşa dedesi Osmanlı posta ve telgraf nazırlığı'nda uzun yıllar nice görevler yaptıktan sonra nazır olmuş başarılı bir beyefendi imiş.. telgraf işine o kadar yüce gönülle bağlı kimseymiş ki, Graham Bell'e sinir ola ola bu dünyadan göçmüş..son sözlerinin "öteki dünyada hesap soracağım o hergeleden" şeklinde olduğu da rivayet edilir. İşini dünyadaki bütün nimetlerin üstünde tutan paşa dede evde bile sohbetlerini telgraf yoluyla dile getirirmiş..bütün aile eşrafı telgraf kullanmayı bu sayede öğrenmişler. Tabii nesil değiştikçe bu yetenek sadece annelerden kızlara geçer olmuş. çünkü efendim söylemesi ayıptır bizim sülalenin erkek kısmı biraz odundur. dünyayı olduğu gibi algılar.kadın kısmının ise dünyanın üstüne yetmiş iki dünya daha kuracak kadar havsalası geniştir. neyse.. işin özü telgraftan anlama mirası bana da geçmişti azizim.)
ben bunları size aktarırken telgraf makinesi susmuştu. kalbimin dışarı fırlamasını engelleyerek mandala şöyle hafifçe bi dokundum. iletişim çabama karşılık geldiğinde delirecektim neredeyse.. hemen çözümlemeye giriştim. ancak karşılık türkçe gelmemişti. kağıdın üstünde şekillenen harfleri biraraya getirdikçe rusçayı andıran kelimelerle karşılaşmaya başlamıştım.. Bunu nerden anladın derseniz.. efendim benim baba tarafından  paşa dedemin dedesi.... (tamam.. sanırım anlaşıldı..telgraf işine dönmesini istemezsiniz.. devam edelim biz) bölük pörçük rusça biliyordum işte.. hele çıkan kelimenin birinin koordinat olduğunu hemen anlamıştım.. Ayyy.. işte her şey gün gibi ortadaydı.. çocukluğumuzda Uyurgezerle önümüze birer atlas alır koordinat bulmaca oynardık.. şu adamlara kızdığım için iyice içerlemeye başlamıştım. ah canım ya.. ne naif, ne egzantrik usullerle oynuyorlardı.. makine tekrar cızztladı..aaa.. biliyoz dediysek.. önce morstan rusçaya rusçadan türkçeye.. allame-i cihan mıyım lan ben.. olabildiğince çabuk kelimeyi çözdüm.. acele et diyor da başka bi şey demiyor.. ne oyunbaz insanlar var..hemen harita üstünde rasgele bi koordinat veriverdim.. koordinatlar arasında herhangi bi nokta da tutmadım içimden.. hangi şehri söylerse tamam o diyeceğim..  aman al.. rahat et.. susmuştu.. heee..şöyle ara şimdi.. ben de işime dönmeliydim artık.. daha kahvaltı yapacaktım.. eve girdim.. bulduğum yeni oyuncağın keyfiylen yalap şap bi banyo yaptım.. güzel bi çay demledim..kahvaltımı ettim.. erken hortladığım için zamanım vardı.. bi de sabah kahvesi kokusu saldım ortama soğan kokusuna inat.. şöyle bir haberlere bakayım iki dakka diye tv'yi açtım.. ortalık birbirine girmişti.. her kanal flaş flaş..geçiyor..rusya'nın gürcistan'a operasyon yaptığı haberleri, yorumları almış başını gidiyordu.. öyle mutlu bir andan böyle stresli haberlere dayanamayacaktım..migrenim tutuverirdi maazallah.. tv'yi kapadım.. çatı katını boş buldukça neler yapabileceğimi hayal ederek işe doğru yola koyuldum. (bitmedi bi aşağı daha)

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...