Mart 13, 2015

sondan başa saran bi hikaye-1

bitiş jeneriği 

Uykusuz  : son telefon konuşmasını uyurgezer ile yaptı. "seni alamanyalara gönderttim, zihnin,fikrin açılsın, bloğumuza karalayacak dağarcığın gelişssin diye. sen naptın? kıçını yayıp öööööyle oturuyorsun. yazmazsan ben de terk edeceğim buraları" diye tehditler savurduğu, kayıtlara geçti. o zamandan beri haber alınamıyor. balkaş gölü kıyısında otostop yapan bir köylüden bir kamaz kamyonunun kendisini aldığına, şoförün- kafasında kozmonot başlığı taşıyan-bir kadın olduğuna, başlıktan görebildiği kadarıyla kayıp şahsa benzediğine, sürekli anlamadığı bir dilde konuşup, arada garip kahkahalar attığı için saryşagan civarında korkudan kamyondan indiğine dair bir bilgi geldiyse de yeterli ipucu olarak değerlendirilememiştir. 

Uyurgezer : "kardeş kardeşe herşeyi söyleyebilir, hem de ağır grip geçiriyor, bırakayım biraz toparlasın" zihniyetinde olan uyurgezer, epey bi süre ses çıkmamasından nihayet şüphelenip, uykususuzu defalarca aradı. hiçbir aramasına yanıt gelmeyince evine gitti. kanepede üstüste konulmuş iki yastık, bir kısmı yere sarkmış battaniye, sehpada bir kitap, bir dergi, konyak, kanyak, kahve kalıtıları ile duran üç-beş bardak-fincan, kağıt mendiller, açık kalmış tv'de ayıları anlatan belgesel gribin bütün izlerini taşıyordu. ev kapısının arkasında seyyar bir merdiven dayalıydı. mutfak lavabosunda kırıntıları yumuşasın diye suda bırakılmış kek kalıbı, mikser uçları, karıştırma kabı vardı. uykusuz, keki "ne yer ne de yapar"dı. konuştuğu mahalle bakkalı, bir kilo un, dört yumurta, kabartma tozu aldığını, sorasında Uykusuz'u görmediğini söyledi. Uyurgezer'in bakkala "bir de komşulara sorayım" dediği ve kayıplara karıştığı biliniyor. Peşaver'den yola çıkıp dingili kırıldığı için Hayber'de konaklamak zorunda kalan bir tüccarın, geçidin yukarılarındaki kayada bir kişinin gece yarısı belirdiğine, "uykusuuuuz" diye dakikalarca bağırdığına sonra bir ata binerek gözden kaybolduğuna dair rivayeti başka bir takım kişilerce de doğrulansa da uyurgezer olduğu sanılan kişiyle henüz fiziksel temas kurulamamıştır. 
------------------------------------------------------------------------

gribin dördüncü günündeydim. bi banyo yapıp kendime geleceğime dair inancım gittikçe kuvvetlenmekteydi. Oysa haftaya, iri kıyım bir zencinin kalçasına ellerimi dayayarak patenle kaydığımı, çilli bom bom bom çilli bom şarkısını söyleyip, dans figürleri yaptığımı gördüğüm bi rüyadan uyanarak başlamıştım. fena bi başlangıç sayılmazdı ama bütün kaslarım ağrıyordu. rüyada paten yapınca kasları zorlamış mıydım acaba.. işe gitmek için hazırlanırken başım dönmeye,iyice halsizleşmeye başlamıştım. kendimi salondaki kanepeye zor attım. bir-iki saate yakın kendimden geçmişim. Evin içine dolan kesif kavrulmuş soğan kokusuyla uyandım. midem ağzıma gelmişti..ve yoo bu böyle devam edemezdi..
------------------------- Herşey bir ay önce alt bahçe katının boşalmasıyla başlamıştı. oraya ben mi taşınsam acaba diye karar vermeye çalıştığım bir gece zil durmamacasına çalıyor, diafondan "kim o" diye seslenmelerime cevap veren olmuyor ama aşağıdakilerin fısır fısır konuşma seslerini duyuyordum. giriş kapısını gören camda nöbet tutmaya başladım..er geç çıkacaklardı ortaya.. üç tane hırpani kılıklı adamı gördüğümde biraz tırstım ama "ne zilleri çalıp duruyonuz da cevap vermiyoruz"dan girip "sabahın boku mu çıktı" ya uzanan bir tirada başladım.. tiradım adamlardan birinin "özür dileriz","alt katı tuttuk""boya yapacaktık"cümleleriye bölünüyordu. diğer ikisi kafalarını yerden kaldırmıyor, hiddetimden kendilerini öyle korumaya çalışıyorlardı.. kapıyı açmadığım gibi, yöneticiye olmadı polise şikayet tehditleriyle içeri girdim. hemen site görevlisini arayıp kiralamanın doğruluğunu test ettim, onaylattım. sonraki üç günüm yeni kiracıyla karşılaşma, sinirimi bir kez daha gösterme gayretleriyle geçti.. eve hemen kalın perdeler çekilmişti. boya kokusunu ve kapının önünden geçerken bi güruh adamın sesini duyabiliyordum.. ve bitmek tükenmek bilmeyen bir soğan kavurma kokusunu.. sabah akşam sürekli soğan kavuran bi kabile yaşıyordu alt katta adeta. internette soğana tapan birileri  var mı diye araştırdım. yoktu. nihayet bir sabah ufak, tıknaz tavşan suratlı, aceleci hareketleri olan biriyle burun buruna geldim. adamın neredeyse yolunu kesip " siz yeni taşınan mısınız" diye höykürdüm. adam etrafımdan hızlıca dolanıp geçerken "evet evet" diye kaslarını gülümsemeye zorlayarak cevap verdi. Lafı uzatıp lak lak etmeye meraklı, kütüphane memurluğundan emekli geveze bir komşudan kaçar gibi içeri girdi..gıcık olmuştum.. bir gün; unutkanlıktan muhtemel, açık bırakılan perdeden iki sıra ranzayı görünce, "koca koca adamlar öğrenci yurduna çevirmişler caanım evi, hangi ahir zamandan kalma bi akılsa artık, yurtta bile kalmadı ranzalı yaşam" deyip ayıplamamı da esirgemedim.. araya giren işler güçler yüzünden komşulara ilgimi bi süre kaybettim. pek de sesleri çıkmıyordu..ta ki yine bir gece; gerim gerim gerileceğim bir film bulmuş, mısır patlangacı yapmış, koltuğa kurulmuş gözlerimi pörtletmişken ev kapımın önünde acaip sesler duyana kadar. önce filmden geliyor sandım. ancak sahne ile sesler birbirine uymuyordu. filmi durdurup ölü sessizliğine bürününce kapıdaki tıkırtı ve alçak sesli konuşmaları duyar oldum. bir elimde avcı bıçağım bir elimde katanam ile göz deliğine uzandığımda bremen mızıkacıları gibi üst üste çıkmış iki adamı, çatı katının kapağını açmaya çalışırlarken gördüm. kapıyı hızlıca açtığımda sırtını destek yapan alttaki refleksle düzelmiş diğeri kapağını açtığı çatının deliğinin kenarlarına son anda tutunmuş boşlukta sallanmaya başlamıştı. "ne halt ediyorsunuz" diye ayağa dikilene efelenirken öteki kendini yukarı çekip oturmayı başardı.. dizden ayaklarına kadar olan bölümü görüyordum sadece. aşağıda kalan garip bi dilde aynı kelimeyi tekrar edip duruyor, iki elinin avuçlarını açarak  sakinleştirme hareketi yapıyordu. yukardaki bozuk bir türkçe ile "alt kat komşuyuz. anten düzelticez" demeye çalışırken gene höykürdüm "ortak antenimiz var! mis gibi de görüyor, bozuk değil ki " diye.. adam "biz kendimize başka anten taktık onu düzelteceğiz.. kusura bakmayın.. rahatsız olmayın" diye alttan aldıkça elimi kolumu sallayıp her işiniz gece mi sizin, sabah çuvala mı girdi minvalli sözlerimi ayakta dikilen adamın elimdeki bıçak ve kılıca sabitlenmiş gözlerini görerek kısa kesip içeri girdim. artık ok yaydan çıkmış, merak kuşkularımı kuşkularım hayallerimi devreye sokmuş uykularımı kaçırmaya başlamıştı.. kimdiler.. neydiler..niyeydiler..soğanları yetmiyor bi de tepemde ne haltlar yiyiyorlardı..sabahı zor ettim.. aydınlığın gözü görür kıvama getirmesiyle seyyar merdivenimi çatı kapağına hedefleyip bir fare inceliğiyle yukarı süzüldüm. (devamı aşağıda birader)

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...