avm sevmiyorum .. aynen böyle dedim bir pazar
kahvaltısı sonrası.. ekim ayı .. hava güzel.. güneş çıkmış falan filan.. bugün
avm yok, trafik yok, kalabalıklar görmek istemiyorum dedim, isyan dedim,
şehirden kaçacam dedim.. yorum yapmadı .. bekledi bakalım nereye gidecez merakı
ile.. bir çanta hazırladım içine meyve, içecek, kuruyemiş birde doritos aşk
tatlıdır diye bi çeşit çıkarmış ondan attım.. beyaz fareme atlayıp kendimi ve
sevgilimi İstanbul’un tükenmekte olan son ormanlarına, kuzeye doğru yola
koyuldum.. ilerledikçe şehri arkamızda bıraktık.. trafik, büyük binalar,
kalabalıklar ardımızda kalıyordu..
Güneş
doğacak , açacak çiçek.Çav Bella Çav Bella Çav Bella çav çav çav
diyerek giderken yeşillendi etrafımız, önce
tarlalar, sonra makiler.. mutlu çalılıklar (ressam Bob'a selam!)... sonra orman
..derken asfalt yoldan ayrılıp göl kenarındaki o güzel köyün mıcırlı yoluna
saptık.. hatta bir ara inip ağaçtan dağ çileği toplayıp kemirdik.. göl ve
orman manzarasını izleyerek köye doğru yaklaşırken birden karşımıza çıkan
o asfalt makinesi, silindir, ve greyder üçlüsü 10-12 tanede üzerlerinde sarı
fosforlu yelekleriyle büyükşehir çalışanı işçiler ellerinde kürek v.s... o
güzelim köy yolunun üzerine siyah asfalt döşeyerek ilerliyor ana asfalta
doğru.. amanın dedim bu da ney .. dönmem.. geri dönmem ille de köye gideceğim
.. işçiler geçiş olmadığını belirten el kol işaretleri yaptılar uzaktan ..
beyaz farenin altını sürtmeyi de göze alarak yolun kenarındaki şarampole girdik
yamularak.. çalışma yapılan noktayı geçip bu kez asfaltlanmış yoldan köye doğru
ilerledik.. biraz daha gidince yola çektikleri kırmızı bantları havaya
kaldırarak altından geçip devam ettik.. köyün merkezine ulaştık.. ancak köyün
içinde de kazı çalışması vardı, altyapı döşüyorlardı ve zaten dar olan yollar
tamamen kazılmıştı. Tek arabanın zar zor geçeceği kadar yer kalmış karşıdan
araba geldiği anda mutlaka birinin geri vites yapması gereken bir durum söz
konusuydu..
ama ben göl kenarına kadar inip orada vakit geçirmek
istiyordum .. göl kenarına inen yola girdim .. kazılı yolun kenarından ve yolda
çalışma yapan kepçenin yanından güçlükle geçerek ilerledik.. işçiler gitmeyin
diye işaret etseler de devam ettik.. göle çok az bir mesafe kala yolun başka
bir kepçe ve hafriyat kamyonu ile tamamen kapanmış olduğunu görünce artık inat
etmenin bir fayda getirmeyeceği noktaya gelinmişti.. kamyon yükünü aldığında
bizim üstümüzden geçmeden ilerlemesi mümkün değildi.. geri vitese takıp bir
evin girişinde bir kaç manevra ile dönüp köyün merkezine doğru yine kazılmış
yolun kenarından güçlükle ilerleyerek gittik .. başka bir güneşli hafta sonu
olurdu elbette ve biz giderdik yine elbette diyerek köyden çıkarak
asfaltlanmakta olan yola döndük.. yine asfalt yapılan çalışmayı ve bu kez daha
uzun ve zorlu bir şarampol etabını beyaz farenin altını daha fena şekilde
sürterek geçtik.. mıcırlı yola çıktık.. daha 50 m bile gitmeden önümüze yolu
enlemesine kesen, arka tekerlekleri şarampolde kalmış ve çamura gömülmüş
vaziyette hatta debelendikçe daha da çamura batar vaziyette olan bir TIR
karşımıza çıktı.. sağa çekip durduk.. bir süre debelenmesini ve daha da
batmasını izledik.. izlerken asfalt çalışmasına malzeme taşıyan kamyonlar Tır’ın
arka tarafında, asfalt çalışmasına malzeme bırakmış dönen kamyonlar bizim
arka tarafımızda yığılmaya başladılar .. kamyoncular beklemekten sıkılıp
indiler.. herkes Tır şoförüne şöyle yap, böyle yap, hop dur, beri gel, çabalama
kaptan ben gidemem bile bile lades diyemem lamı cimi yok bundan böyle ya
herru ya merru.. şeklinde birbirinden gereksiz direktifler vermeye başladılar..
bu arada bizim yanımızdan geçerken de yılan misali kıvrılarak arabanın içine
bakıp kesmeye çalışmalar filan..ortalıkta tek kadın bendim dememe gerek yok
sanırım.. durumu tarif edeyim iki taraf orman.. bir köy yolu... ortada yolda
yatay duran bir TIR.. hem gidiş yönünde hem geliş yönünde sıralanmış asfalt
taşıyan ortalama 7-8 tane kamyon, arada bizim küçücük minicik kalmış beyaz
fare.. içinde ben ve sevgilim ki kamyoncu tiplerle asla uyuşmadığını
söyleyebilirim rahatlıkla.. fakat orada mevcut bulunan araçların içinden
çıksa çıksa 10 bilemedin 15 kişi çıkar en az 30 kişi fazladan vardı..bu dağ
başında olay yerine bu kadar çok insan nasıl birikti anlamış değilim.. sanırım
bir olay olduğunda hazır bekletilip olay anında oraya salını verilen bir grup
insan bir yerde bekletiliyor olay yeri izleyicisi adı altında..dağbaşı filan
demeden çıkıveriyorlar ortalığa.. neyse en sonunda kamyonlardan birine halat
bağlayıp çekmeyi akıl ettiler ama halat koptu.. çelik halat ise o kadar kamyonun
hiç birinde ya yok.. ya da vermek istemediler bilemicem artık .. yaklaşık bir
45 dakika bu çabalarla geçti.. derken köy tarafından bir JCB tipi kato geldi
yan yan yengeç gibi hareket ederek TIR ın iyice yanına yerleşti, kepçesini uzatarak
konteynerin arkasından ittirerek gömülen tekerlerin saplandığı yerden
çıkmasını sağladı.. TIR kurtuldu.. bütün kamyoncular da bir sevinç gülümsemesi
ile kamyonlarına geri döndüler.. diğer kalabalık da birden yok oldu.. sanki
ormanın derinliklerine doğru koşarak uzaklaştılar, bir başka olay yerine
doğru.. JCB güzel bi alet..bu aletten her eve lazım dedim ben de ..
bu kadar aksiyondan sonra şehre doğru giderek
kaçtığımız trafiğin, koca koca binaların arasına geri dönerken " keşke kalıp
avm’nin birinde oturup çayımı kahvemi yudumlasaydım" şeklinde düşünceler
içinde olduğumu sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.. çünkü aklımdan bile geçmedi..
jipimiz yoktu ama bir çeşit mecburi safari yapmış gibiydik..güzel havaya rağmen
tekerleklerdeki çamurlarla şehre girmek onca kamyon- tır olayına rağmen gayet
güzeldi.. bir avm’den kaçış bu şekilde sonuçlandı diye pes etmeyeceğiz tabii
ki.. ilk fırsatta yine isyan deyip kaçacağız, mutlaka göl kenarı keyfimizi
yapacağız :) ..
UYRGZR-.-
1 yorum:
Beni de imrendirdiniz.
Yorum Gönder